5 Nisan 2014 Cumartesi

Adalete Genel Bakış

Öyle kavramlar vardır ki, çok sık kullanmamıza rağmen tek bir kelime hatta cümle ile anlamını bulmakta güçlük çekeriz. Gerek konusu gerekse yaşamımızdaki uygulama alanı ile bu güçlüğü en çok hissettiğimiz kavramlardan biri de “Adalet” olsa gerek.

Tarifinin güçlüğüne rağmen hiç şüphe yok ki, önce adalet ile “hak” ve “haklılık”ın bir arada kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Adalet için, hakkın gözetilmesi, haklı ile haksızın ayırt edilmesi diyebiliriz. Bir hakkın yerine getirilmesi de adalettir. Adalet, önce hukuk kurallarına uygun olmalıdır. Bir devlet içinde yaşayan herkesin, yasalarla sahip olduğu haklarını kullanması da adaletle sağlanır. ‘hak elde etmek’ ya da ‘haksızlığı kabul ettirmek” insanların toplum içindeki davranışlarıyla ilgili olduğuna göre adalet, ahlak ve din kurallarıyla da çok yakından ilişkilidir. 

Gerek tariflerinden gerekse hakkında söylenenlerden yola çıkarak, “Adalet” kavramını iki temel üzerinde düşünülür. Önce dağıtıcı özelliği gelir. Adaletin ana esasları her kesime, her kişiye, her statüye ulaşabilen olmalıdır. İkinci temel, denkleştirici özelliğidir. Aşağıdaki ile yukarıdakinin, azla çoğun farkını gideren adalet gerçek adalettir. Yalansız ve dolansız… 

Adaletin Simgesi Themis Heykeli






















Adalet kavramının kişileştirilmiş biçimi olan Themis, Yunan mitolojisinde gökyüzünün hakimi olarak kabul edilen Uranüs ve toprağı yani yeri temsil eden ve tüm tanrıların atası olarak kabul edilen Gaia'nın kızı olan adalet ve düzen tanrıçasıdır
Adalet ve düzeni temsil eden Themis, bir elinde terazi öteki elinde kılıç tutan gözleri bağlı bir bakire olarak simgeleştirilmiştir. Elindeki terazi adaleti ve bunun dengeli şekilde dağıtılmasını, diğer elindeki kılıç ise adaletin keskinliğini simgelemektedir. Kadın ve bakire oluşu bağımsızlığını, gözlerinin bağlı olması ise tarafsızlığını simgeler. (adalet dağıttığı kimseleri görmesin, taraflı davranmasın)
Buradan da anlaşılacağı gibi Themis insanların özlem duyduğu ve olmasını istediği bağımsız, tarafsız, adaletin dengeli şekilde dağıtıldığı, caydırıcılığı olan hukuk düzeninin ifadesidir.


Themis heykeli bir elinde terazi,bir elinde kılıç ve gözleri kapalı bir bayan.
Kılıcı,teraziyi ve gözlerinin kapalı olmasını hukukun evrensel ilkelerine dayandırabiliriz muhakkak fakat benim sormak istediğim erkek üstünlüğünün kabul edildiği bir dönemde neden hukuk biliminin heykelinin bir bayan olduğu ?


Türklerde Adalet Kavramı

Adalet ve hoşgörü kavramları Türk-İslam ahlakının temelini oluşturur.
Türkler, tarih boyunca, birlikte yaşadıkları farklı dinlerden topluluklara, farklı etnik gruplara adaletle hükmetmiş, dinlerini değiştirmek için herhangi bir zorlamada bulunmamış, her zaman barış içinde yaşamayı hedeflemiştir.

İnsanları adaletten uzaklaştıran en önemli etken, prensipte kabul ettikleri adaleti, kendi çıkarlarıyla çatıştığında reddetmeleridir. Adaletin yeryüzünde gerçekten uygulanabilmesi için, insanlara, adalet uğruna kendi çıkarlarını bir kenara bıraktırabilecek bir ahlaka ihtiyaç vardır.
Bu ahlak Türk-İslam ahlakıdır.

Çok şerefli bir geçmişe sahip olan Türk milleti adaletli, hoşgörülü ve dürüst yönetimiyle tarihe geçmiş ender topululuklardan biridir. Bu gerçeği, Batılı pek çok tarihçi teyit etmektedir. Ayrıca bu gerçek, geçmişte Türklerin yönetiminde asırlarca yaşamış halklara mensup araştırmacılar tarafından da samimiyetle dile getirilmektedir. İki büyük Türk imparatorluğu olan Büyük Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu bu konuda akla gelen ilk örneklerdir. Bu imparatorlukların yönetimi altında asırlar boyunca yaşayan çeşitli halklar arasında gerçek adalet sağlanmış, toplumda barış ve hoşgörü hakim olmuştur.
Örnek vermek gerekirse;

Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan fetihlerle imparatorluk üç kıtaya yayılmış, İstanbul'un fethi ise bir çağın kapanıp, yeni bir çağın açılmasına neden olmuştur. Bu fetih Osmanlı'da olduğu gibi, Avrupa tarihinde de bir dönüm noktasıdır. İstanbul'u olağanüstü bir askeri deha ile fetheden ve böylelikle dünyada bir çağı değiştiren Fatih, gittiği her yeni ülkeye İslam'ın adaletini ve hoşgörüsünü götürmüştür.
Fatih Sultan Mehmet'in kitap ehline karşı olan hoşgörüsü günümüze kalan birçok anlaşmalarla da belgelenmiştir. Onun İslam ahlakından kaynaklanan hoşgörüsünden Hıristiyan, Yahudi, Ermeni, Süryani her dine mensup insan payını alıyordu. Bu nedenle Fatih'in padişah olduğu süre boyunca birçok yabancı millet onun yönetimi altına girmekten büyük bir memnuniyet duymuştu. Bizanslı yönetici Büyük Düka Notaras'ın "Bizans'ta Latin şapkası görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederim" şeklindeki sözü de bu gerçeği teyit eder niteliktedir.


Dinimizde Adaletin Önemi

Adalet, yalnız mülkün değil, toplumun ve İslam dininin de temelidir. İslam’ın doğuşundan sonra, kısa bir süre içinde büyük bir coğrafyaya yayılmasının sebebi, Allah’ın ve Peygamberimizin adalet konusunda ikna edici uyarıları, Müslümanların da bu konuda çok titiz davranmalarıdır.

Peygamberimiz haksızlığa asla tahammül edemez, haksızlık karşısında susan, kendini savunamayan kişiyi dilsiz şeytan olmakla nitelendirir, onun bu halini beğenmezdi.

Peygamberimiz, kendini Kur’an’a göre eğitmiş biriydi. Kur'an-ı Kerim’de yer alan adaletli olmakla ilgili uyarılar, doğrudan onun sözlerine ve uygulamalarına yansımıştır. Bakın Yüce Allah adil olmakla ilgili ne buyuruyor:

“Ey inananlar! Sizin, anne-babanızın ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetin.O kişi zengin de olsa fakir de olsa Allah’ın hakkı (olan doğru adil karar vermek) herkesten öncedir. Sakın boş heveslerinize, arzularınıza uymayın ki adaletten uzak düşmeyesiniz. Eğer hakikati çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa 135)

Bir başka ayette de Yüce Allah Peygamberimize ve onun şahsında tüm Müslümanlara şöyle buyurur:

“Onların arasında hükmettiğin (idari karar verdiğin) zaman adaletle karar ver. Allah adaletli davrananları sever.” (Maide 42)
Bir başka ayette de şöyle buyurulur:

"Allah göğü yükseltti ve her şey için bir ölçü koydu. Siz de (Ey İnsanlar!) asla ölçüden şaşmayınız; yaptıklarınızı adaletle tartın ve ölçüyü eksik tutmayın.” (Rahman 7-8)

Adaletle İlgili Ünlü Bilginlerin Sözleri

Adalet güzeldir, fakat emir’lerde olursa daha güzel olur.  HZ. MUHAMMED
Adalet, evrenin ruhudur.  ÖMER HAYYAM
Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir.  EMİLE ZOLA
Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere ergeç ulaşır.  MIREBAU
Adaleti, aklın yardımı olmadan yerine getirmek imkansızdır.  J.A. FROUDE
Devletin hazinesi adalettir.  KONFUÇYUS
İnsancıl olmadıkça adil olamazsın.  VAUVENARGUES
İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.  VICTOR HUGO
Kılıcın yapamadığını adalet yapar.  KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
Memleketler kılıçla alınır, lakin adaletle muhafaza edilir.  TİMURLENK
Adaleti seven bir insan için her yer emindir.  EPIKTETOS
Adaletin hakim olduğu yerde silahın yeri yoktur.  AMYOT
Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur.  MONTAIGNE



Gel Gelelim Son Konuya.. İnsanlar Adaletin Gerekliliğine İnanmıyorlar mı?

Şu an dünyanın her tarafında savaşlar yaşanıyor, insanlar sakat kalıyor, ölüyor, evini ya da ülkesini terk etmek zorunda bırakılıyorlar. Bu insanlar zor ve insanlık dışı koşullarda açlık, susuzluk, salgın hastalıklarla mücadele ediyor; fakat bu zulmü uygulayanlar rahat yaşamlarına devam ediyor, yemeklerini yiyor, çocuklarını seviyor ve sıcak yataklarında vicdanları rahat, huzurlu bir şekilde uyuyabiliyorlar. 

Uluslararası ‘prosedür’e göre adalet, maddi gücü elinde bulunduran azınlıkların keyiflerince uygulanır. Eğer bu azınlık ‘insaf ederse’ zayıf ve güçsüz olan insanlara yardım eder, adil davranır. Ancak çok sayıda insan haksız kazanır, yoksulların hakkını yer, diğerlerini ezer ve lüks bir yaşam sürdürür. 

Gerçek anlamda adalet insanlar arasında hiçbir fark gözetmeden hepsini kapsayan; ırk, dil, din gibi ayrımlar gözetmeyen, güçlülerin değil haklıların üstün olduğu bir sistemdir. 

İnsanlar adaleti kabul ettikleri ve önemini bildikleri halde, çıkarlarıyla çatıştığında reddederler. Bu yüzden adaletin uygulanmasında aksaklıklar kaçınılmaz olur. Örneğin rüşvetin ahlak dışı ve adil olmayan bir davranış olduğu çok açıktır. Bazı kişiler bunun çirkin bir davranış olduğunu bildikleri halde, çıkarları gereği ve kendilerince akla uygun bahaneler ileri sürerek hiç çekinmeden rüşvet alabilirler. 

Ya da şahitlik yapan insanın kesinlikle doğruyu anlatması gerektiğini bildikleri halde, bazı insanlar kendilerinin veya yakınlarının çıkarları nedeniyle yalan söylemekten kaçınmaz.
Siz sevdiğiniz, fakat doğru yoldan sapmış bir kişi hakkında karar verirken de tarafsız, dürüst ve haktan yana olabilir misiniz?